30 Aralık 2015 Çarşamba

RUHA YOLCULUK

Bir insanı nasıl tanıyacağınızı biliyor musunuz?
Ne okuduğuna bakın,
Ne seyrettiğine bakın,
Duvarlarına ne astığına,
Raflarına ne koyduğuna,
Nasıl konuştuğuna,
Nasıl dinlediğine bakın.
Yapmanız gereken tek şey bakmaktır.
Bunlar size onun ruhunun nerede olduğu,
Ve neyle beslendiği konusunda
Her şeyi bildirir

diyor Ramtha. Peki Ramtha’yı tanıyor musunuz? Ben tanımıyordum, ta ki yukarıdaki sözlerini görene kadar. Ruha bakmak ne garip bir yaklaşımdır deyip, Ramtha’yı araştırdım biraz. Hikayesi çok ilginç;

ABD’nin Seattle yakınlarındaki Yelm kasabasında 1976 yılının kış aylarında sıradan bir pazar günü, ev kadını JudithDarleneHampton, evinde yemek yapmaktadır. Birdenbire mutfağında garip bir varlık belirir. 35 bin yıl önce Lemuria adlı kayıp bir kıtada yaşadığını söyler. Hampton’a “Seni zincirlerinden kurtarmaya geldim” der. Amerikalı kadın birdenbire ruhunun bedeninden ayrıldığını hisseder. Sanki bir ışık hızıyla karanlık bir tünele girer, sonra da müthiş bir güzellikle karşılaşır. Doğup ölmeyi, dünyaya tekrar tekrar gelmeyi bu tünelden binlerce kez geçerek garip tecrübeler yaşayarak öğrenir.Yelm’deki bu sıradan kadının bedeninde artık iki ruh vardır. Adının Ramtha olduğunu söyleyen varlık Hampton’ın bedenine girdiğinde onun ağzından mesajlar vermeye başlar. J.Z. Knight, Ramtha ile temasını ilk olarak 1978 yılında açıkladığında herkes ona deli gözüyle bakmış. Ancak 1985 yılında bir televizyon şovunda Ramtha’nın bedenine girip bir erkeğin sesiyle konuşmasının ardından durum değişmiş.

Merak etmeyin, bu yazının konusu, ruhlarla ilgili spiritüel olaylar değil. Kendimce ruha nasıl bakılır, böyle bir yolculuk nasıl yapılır, ne kadar sürer diye bir monolog yapacağım, belki siz de eşlik etmekten hoşlanırsınız.

Çocukluktan gençliğe adım atarken bir sohbet sırasında arkadaşım, bir ruhlar alemi olduğunu, bu alemdeki çocukların anne ve babalarını seçtiğini, seçtiği kişiler birleşene kadar o çocuk ruhunun, ruhlar odasından ayrılamadığını, birleşme gerçekleşir gerçekleşmez dünyaya gönderildiklerini söylemişti. Bunu felsefi bir öğretiden duyduğunu ama kaynağını hiçbir zaman öğrenemediğini söylemişti. Ben de çok araştırdım bu konuyu ama aynen söylediği gibi hiçbir şey bulamadım. O dönemde o kadar çok araştırdım ki, belli bir zaman sonra konu değişmeye başladı, artık yeni araştırma konum insanın kendine yolculuğuydu.  Hallacı Mansur’a düştü yolum, “Enel Hak (Ben Hakk’ım)” dediği için türlü işkencelerle öldürülen şaire. Aslında demek istediğinin; “"ben hakkım, ben yokum hak vardır, herşey o'dur, her canlının ruhunda o'ndan bir parça bulunur” olduğunu anlamayan sığ beyinlerin kurbanı olmuştu.Altını çizdiğim cümle benim; kendime, ruhuma yaptığım yolculuk için büyük bir keşifti. Tabi ne olduğu, sisteminin nasıl çalıştığı hiç bilinmeyen ama geleneksel öğretilerle zorla benimsetilen kader inancıyla yoğurulmuş ergen beynimde bu keşfin zararları olmadı değil. Öyle ki, olan her kötü şeyde, “ruhumdaki “O” yapmış olamaz mı, Cehennemi yaratan bunu da yapmış olamaz mı”, olan her iyi şeyde ise “ben yaptım, ne de güzel yaptım” dememe sebep oldu bir ara ama kısa bir süreydi bu. Çünkü, ruhumda “O” vardı elbette ama ruhumu asıl şekillendiren benim yaşadıklarım, yaşayacaklarımdı. İşte burada Ramtha devreye girdi tekrar; okudukça, dinledikçe, seyrettikçe, konuştukça, yandıkça ve yaktıkça şekillenir ruh ve yolculuğu hiç bitmez. Aslında o kadar derin bir konu ki bu, yalnızca bu yazıyla yetinmek ruhuma saygısızlık gibi geliyor şimdi. Mesela ruha yolculukta, Sokrates ve onun öğrencisi Platon için ayrı ayrı sayfalarca şey yazılabilir. Sokrates, toplumun ahlaki öğretileri ve geleneklerle yaşayan insanların, uzun bir ruh yolculuğuna çıkmalarının pek mümkün olmadığını, bu tür bir yaşamın “sorgulanmamış hayat” olduğunu savunur. Platon ise, ruh yolculuğunun hiç bitmediğini, beden ölse bile ruhun başka dünyalarda yaşamına devam ettiğini, ruhun; gerçek bilgiye ulaşmanın temeli olduğunu söyler.

Dolayısıyla, bu 2 büyük filozofa göre, önümüzde iki seçenek var;

- Ya bize verilenle yetinmeyi bilip, ruh yolculuğumuzu sorgulanamaz bir hayat yolculuğu olarak      göreceğiz,
- Ya da bize sunulan veya rastgele hayatımıza giren her şeyi sorgulayıp, gerçek bilginin, gerçekte    ne ile beslenmek istediğimizin peşine düşerek yolculuk edeceğiz ruhumuza.


Burada, bu 2 seçenek arasında ya hep ya hiç olması da mümkün değil bana göre. Daha doğru bir ifadeyle, bu ülkede yaşayan bir insan için tek başına ben 2. seçenekteki gibi hareket edeceğim demek mümkün değil. An itibariyle ben,içimdeki “O” nun varlığına güvenerek, biraz birinci seçenekte, biraz ikinci seçenekte takılıyorum. Arada durup, ne kadar yol aldım acaba diye düşünerek devam ediyorum kendime yaptığım yolculuğa…

Konuların her biri aslında başlı başına sayfalarca yazılacak konular biliyorum. Dediğim gibi bu bir iç monologdu, yani benim zihnimde canlandırdığım bir diyalogdu. Bu diyalogu siz kendi iç sesinizle istediğiniz gibi bitirebilirsiniz. Kendi adıma, bana göre en kafa ruh yolculuğu yapan, her daim hayran olduğum,ölümsüz bir ruhun sözleriyle bitirmek istedim.

Herkes, gönlünce bir yol arıyor kendine…
Kimi arayışı sürdürmekte, kimi bulduğundan emin.
Ama bir gün, bir ses haykıracak göklerden:
"Herkesin yolu kendine varır, arama başka yerde!"

Ömer Hayyam


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder