Bir insanı nasıl tanıyacağınızı biliyor musunuz?
Ne okuduğuna bakın,
Ne seyrettiğine bakın,
Duvarlarına ne astığına,
Raflarına ne koyduğuna,
Nasıl konuştuğuna,
Nasıl dinlediğine bakın.
Yapmanız gereken tek şey bakmaktır.
Bunlar size onun ruhunun nerede olduğu,
Ve neyle beslendiği konusunda
Her şeyi bildirir
diyor Ramtha. Peki Ramtha’yı
tanıyor musunuz? Ben tanımıyordum, ta ki yukarıdaki sözlerini görene kadar.
Ruha bakmak ne garip bir yaklaşımdır deyip, Ramtha’yı araştırdım biraz.
Hikayesi çok ilginç;
ABD’nin Seattle yakınlarındaki Yelm kasabasında 1976 yılının kış
aylarında sıradan bir pazar günü, ev kadını JudithDarleneHampton, evinde yemek
yapmaktadır. Birdenbire mutfağında garip bir varlık belirir. 35 bin yıl önce
Lemuria adlı kayıp bir kıtada yaşadığını söyler. Hampton’a “Seni zincirlerinden
kurtarmaya geldim” der. Amerikalı kadın birdenbire ruhunun bedeninden
ayrıldığını hisseder. Sanki bir ışık hızıyla karanlık bir tünele girer, sonra
da müthiş bir güzellikle karşılaşır. Doğup ölmeyi, dünyaya tekrar tekrar
gelmeyi bu tünelden binlerce kez geçerek garip tecrübeler yaşayarak öğrenir.Yelm’deki
bu sıradan kadının bedeninde artık iki ruh vardır. Adının Ramtha olduğunu söyleyen varlık Hampton’ın
bedenine girdiğinde onun ağzından mesajlar vermeye başlar. J.Z. Knight, Ramtha
ile temasını ilk olarak 1978 yılında açıkladığında herkes ona deli gözüyle
bakmış. Ancak 1985 yılında bir televizyon şovunda Ramtha’nın bedenine girip bir
erkeğin sesiyle konuşmasının ardından durum değişmiş.
Merak etmeyin, bu yazının konusu,
ruhlarla ilgili spiritüel olaylar değil. Kendimce ruha nasıl bakılır, böyle bir
yolculuk nasıl yapılır, ne kadar sürer diye bir monolog yapacağım, belki siz de
eşlik etmekten hoşlanırsınız.
Çocukluktan gençliğe adım atarken
bir sohbet sırasında arkadaşım, bir ruhlar alemi olduğunu, bu alemdeki çocukların
anne ve babalarını seçtiğini, seçtiği kişiler birleşene kadar o çocuk ruhunun,
ruhlar odasından ayrılamadığını, birleşme gerçekleşir gerçekleşmez dünyaya
gönderildiklerini söylemişti. Bunu felsefi bir öğretiden duyduğunu ama
kaynağını hiçbir zaman öğrenemediğini söylemişti. Ben de çok araştırdım bu
konuyu ama aynen söylediği gibi hiçbir şey bulamadım. O dönemde o kadar çok araştırdım
ki, belli bir zaman sonra konu değişmeye başladı, artık yeni araştırma konum insanın
kendine yolculuğuydu. Hallacı Mansur’a
düştü yolum, “Enel Hak (Ben Hakk’ım)” dediği için türlü işkencelerle öldürülen
şaire. Aslında demek istediğinin; “"ben hakkım, ben yokum hak vardır,
herşey o'dur, her canlının ruhunda o'ndan bir parça bulunur” olduğunu
anlamayan sığ beyinlerin kurbanı olmuştu.Altını çizdiğim cümle benim; kendime,
ruhuma yaptığım yolculuk için büyük bir keşifti. Tabi ne olduğu, sisteminin
nasıl çalıştığı hiç bilinmeyen ama geleneksel öğretilerle zorla benimsetilen
kader inancıyla yoğurulmuş ergen beynimde bu keşfin zararları olmadı değil.
Öyle ki, olan her kötü şeyde, “ruhumdaki “O” yapmış olamaz mı, Cehennemi
yaratan bunu da yapmış olamaz mı”, olan her iyi şeyde ise “ben yaptım, ne de
güzel yaptım” dememe sebep oldu bir ara ama kısa bir süreydi bu. Çünkü, ruhumda
“O” vardı elbette ama ruhumu asıl şekillendiren benim yaşadıklarım, yaşayacaklarımdı.
İşte burada Ramtha devreye girdi tekrar; okudukça, dinledikçe, seyrettikçe,
konuştukça, yandıkça ve yaktıkça şekillenir ruh ve yolculuğu hiç bitmez. Aslında
o kadar derin bir konu ki bu, yalnızca bu yazıyla yetinmek ruhuma saygısızlık
gibi geliyor şimdi. Mesela ruha yolculukta, Sokrates ve onun öğrencisi Platon
için ayrı ayrı sayfalarca şey yazılabilir. Sokrates, toplumun ahlaki öğretileri
ve geleneklerle yaşayan insanların, uzun bir ruh yolculuğuna çıkmalarının pek
mümkün olmadığını, bu tür bir yaşamın “sorgulanmamış hayat” olduğunu savunur.
Platon ise, ruh yolculuğunun hiç bitmediğini, beden ölse bile ruhun başka
dünyalarda yaşamına devam ettiğini, ruhun; gerçek bilgiye ulaşmanın temeli olduğunu
söyler.
Dolayısıyla, bu 2 büyük filozofa
göre, önümüzde iki seçenek var;
- Ya bize
verilenle yetinmeyi bilip, ruh yolculuğumuzu sorgulanamaz bir hayat yolculuğu
olarak göreceğiz,
- Ya da bize
sunulan veya rastgele hayatımıza giren her şeyi sorgulayıp, gerçek bilginin,
gerçekte ne ile beslenmek istediğimizin peşine düşerek yolculuk edeceğiz
ruhumuza.
Burada, bu 2 seçenek arasında ya
hep ya hiç olması da mümkün değil bana göre. Daha doğru bir ifadeyle, bu ülkede
yaşayan bir insan için tek başına ben 2. seçenekteki gibi hareket edeceğim
demek mümkün değil. An itibariyle ben,içimdeki “O” nun varlığına güvenerek, biraz
birinci seçenekte, biraz ikinci seçenekte takılıyorum. Arada durup, ne kadar
yol aldım acaba diye düşünerek devam ediyorum kendime yaptığım yolculuğa…
Konuların her biri aslında başlı
başına sayfalarca yazılacak konular biliyorum. Dediğim gibi bu bir iç
monologdu, yani benim zihnimde canlandırdığım bir diyalogdu. Bu diyalogu siz
kendi iç sesinizle istediğiniz gibi bitirebilirsiniz. Kendi adıma, bana göre en
kafa ruh yolculuğu yapan, her daim hayran olduğum,ölümsüz bir ruhun sözleriyle
bitirmek istedim.
Herkes, gönlünce bir yol arıyor kendine…
Kimi arayışı sürdürmekte, kimi bulduğundan emin.
Ama bir gün, bir ses haykıracak göklerden:
"Herkesin yolu kendine varır, arama başka yerde!"
Ömer Hayyam
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder