5 Nisan 2016 Salı

AŞIK İLE MAŞUK

Âşık Maşuk’unu çok sever,
Maşuk’un da kendisine karşı boş olmadığını hissetmektedir aşık.
Ancak cesaretini toplayıp da bir türlü sevdiğine açılamaz.
Aradan günler aylar geçer.
Artık bu şekilde devam edecek gücü kalmadığını hisseder aşık.
Sonunda dayanamaz ve Maşuk’un evine gider, kapısını çalar. İçerden bir ses:

- Kim o?

Âşık cevap verir:

- BEN im!

Maşuk içerden seslenir:

- Git buradan!

Âşık bu cevaba çok üzülür. İnanamaz bir türlü, beklemediği bir cevaptır bu …
Ama elden de bir şey gelmez,
Üzgün bir şekilde ayrılır Maşuk’un kapısından…
Dağlar, ovalar dolaşır aşık.
Aşkından ölecek hale gelir.
Lakin içindeki yangını bir türlü söndüremez
İçindeki hiç sönmeyen bu ateş, onu tekrar Maşuk’a yönlendirir,
Bir kez daha Maşuk’un evine gider ve kapısını çalar. İçerden bir ses:

- Kim o?

der. Âşık cevap verir:

-BEN im.

Maşuk içerden seslenir.

- Git buradan!

Âşık deliye döner.
Aşkının karşılık bulamamasına bir türlü anlam veremez,
Üzgün, perişan, şaşkın bir halde,
Kendini yollara vurur yine.
Maşuk’un aşkıyla erir de,
Neden böyle davrandığına akıl sır erdiremez bir türlü.
Günler ayları, aylar yılları kovalar.
İçindeki ateş bir türlü sönmez Aşık’ın,
Maşuk’un aşkıyla yandıkça yanar içi,
Alevler kora dönüşür…
Dayanamaz yine,
Gider Maşuk’un evine, çalar tekrar kapısını. İçerden bir ses:

-Kim o?

Âşık cevap verir:

-SEN im, SEN…

Maşuk içerden seslenir:

-Buyur, gel içeri o zaman

Ne kadar güzel bir hikâye değil mi? Üstelik bu hikâye bizim folklorumuza da yansımış. Hani, vücutların surat şeklinde boyanıp, yüzlerin bir bez ile örtünüp, biri erkek diğeri kız karakteri olan ve iki oyuncu tarafından müzik eşliğinde oynanan bir ortaoyunumuz var ya işte onlar benim size yukarıda anlattığım hikâyeyi canlandırıyorlar. Bu oyunları çok saçma bulsam ve bu hikayenin ütopik ama bir o kadar da romantik yapısına uygun bulmasam da itiraf etmeliyim ki, her işin sonunu oynamaya/dans etmeye bağladığımız zengin kültürümüzle gurur duyuyorum. Biz mutlu olmak isteyen, bunun için çabalayan bir milletiz.



Aslında, basit bir ortaoyundan veya hikayeden daha derin bir felsefesi var Aşık ile Maşuk’un. Özellikle Mevlana’nın öğretilerinde geniş yer verilir. Mevlana’ya göre, Aşık’san aslında Maşuk’sun, çünkü sevdiğinde yok olan hem Aşık hem Maşuk’tur. Yine tasavvuf açısından bir sufi’nin ömrü aşk’tan ibarettir.

Maalesef henüz kendimi ne tasavvuf ne de felsefe konularında derinlere inecek kadar hazır hissetmiyorum. Belki de o yüzden, bu hikâyeyi yıllar evvel henüz genç bir kızken ve evlenmemişken duyduğumda düşündüklerimle şimdiki düşüncelerim arasında hiçbir fark yok. O zaman da düşündüğüm ilk şey; “bir insanın diğerini “ben sen’im” diyebilecek kadar sevebilmesi, bu kadar aşık olabilmesi mümkün mü” idi. Hâlâ aynı şeyi düşünüyorum; mümkün değil. Ha mümkün olsa güzel mi olur o da tartışılır aslında, yani iki kişisiniz ama tek renksiniz. Düşünsenize sinirli bir anında bir kadına “ben yoğum aslında hayatım sen varsın” derseniz ne olur? Ne demek istiyorsun şimdi sen, hatalı ben miyim diye bir tokat geliverir soldan soldan :)

Şakası bir tarafa, “ben” olmaktan vazgeçip “sen” olabilmenin iki örneği var bana göre; birincisi –ben dahil çevremdeki kimsenin o seviyeye ulaşmasını mümkün görmemekle beraber- ilahi aşk, diğeri de, anne-babanın evlatlarına, evlatların da anne-babalarına duydukları sevgi. Bir kişiye duyulan aşk, başka bir duygu ve tıpkı Mevlana ile Şems örneğindeki gibi aşk, içinde kendinden vazgeçmeyi barındırıyorsa o aşkta mutlaka ilahi bir dürtü var demektir. O da bizim ufkumuzu aşar.

Niyetim, sadece Aşık ile Maşuk’un hikayesini anlatmaktı, benim çok sevdiğim bir hikayedir çünkü. Ama altına bi şeyler yazmadan da edemedim. Bu kadar romantik bir giriş yapıp böyle bağladığım için kızmayın bana lütfen. Ben idealist bir sosyalist ve gerçekçi bir romantiğim. Bugün yaşanılan güzel şeylerin yarın unutulduğu, ilişkilerin günlükten öteye gidemediği, evliliklerin gerçek aşk ve sevgi ile değil daha çok toplumda belli bir sosyal statü elde etmek için yapıldığı ve sonra yine sosyal medya aracılığıyla evlilikler, aşklar, sevgiler üzerine ahkâmlar kesildiği bir dönemde Aşık ile Maşuk’tan bahsetmek bile cesaret istiyordu. Ben yaptım, en azından hikâyelerde güzel şeyler olduğunu anımsamak istedim. 




* Güzel bir grup ve güzel bir şarkı keşfettim (Ahmet Hakan yazısında bahsetmişti, iyi ki bahsetmiş,  çok sevdim seslerini)

     İmera- Emri Olur


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder