25 Nisan 2017 Salı

KENDİNİ BİL !


Ne demek kendini bil?
İnsan kendini nasıl bilebilir?
Haddini bilmek gibi bir şey mi? Hani son günlerin moda hitabıyla “Eyyy… sen kimsin, haddini bil, kendini bil” deyince karşındaki hemen anlayıp haddini, kendini bilebilecek mi?
Öyle hap gibi bir şey mi, yutunca şıp diye aydınlandığın ve “hah işte ben buyum” diyebileceğin türden bir şey mi?
Yine kafamda deli sorular, yine bi sürü monologlar, kafayı yemeler.
Delphi’deki Apollon Tapınağı’nın girişinde yazdığı ve felsefede yedi bilgeden biri olarak kabul edilen Sparta’lı Khilon’un söylediği rivayet edilen iki kelimelik bir cümle KENDİNİ BİL !
Matrix filminde de Neo’nun kahini ziyaretinde, evin girişinde yazıyormuş (ben izlerken hiç dikkat etmemiştim).
Oldum olası öğretici, çokbilmişlik içeren şeylerden uzak durdum. Eskiden çok meşhur olan %100 düşünce gücü ve onun türevleri/benzerleri olan kitapları da bu yüzden okumadım, okumam da. Dolayısıyla, bu yazıda; insan kendini nasıl bilebilir gibi fikirler yürütmeyeceğim. Dediğim gibi bu bir monolog, sorulardan, şahsi düşüncelerimden ve araştırıp öğrendiğim birkaç bilgiden ibaret olacak söyleyeceklerim.
Ben kimim?
Bir soluktan mı ibaretim?
Yoksa düşüncelerimin, duygularımın, davranışlarımın bir ürünü müyüm? Duyduklarım mıyım, yoksa söylediklerim mi?
Ailem kim? Nerede yaşıyorum? Hangi ülkenin/kültürün/coğrafyanın insanıyım? Neleri severim, neler beni mutlu eder, neler beni üzer, rahatsız eder?
Bunlar az çok hepimizin cevaplayabileceği sorular. Ama acaba bunları cevaplayınca ben kendimi bilmiş, tanımış mı olacağım?
11 Mart 2014’te yayınlanan Psychology Today dergisinde EQ (duygusal zeka) kavramını ortaya atan kişilik psikologlarından John D. Mayer’in makalesi ‘kişisel zeka’ya sahip insanların kendilerini anlamayı ve kim olduklarını bilmeyi başaran kişiler olarak tanımlıyor. Bir diğer deyişle, bu insanlar kendi sınırlarını ve eksiklerini de en iyi şekilde tartan insanlar. Mantıklı düşünme silsileleri sayesinde, çevrelerindeki insanların belli durumlarda nasıl davranacaklarını da öngörüyorlar. Genelde dostlarının ve iş arkadaşlarının kendilerini nasıl gördükleriyle ilgili de doğru tahminlerde bulunuyorlar, yarattıkları imajla ilgili net bir algıları var. Yani, kendilerini çözdükleri gibi, başkalarını da doğru okuyorlar.
Peki buna göre, IQ’su (zeka katsayısı, skoru) EQ’sundan daha yüksek bir insanın kendini bilmesi daha mı zor? Kimi İslam bilginleri, kendini bilen rabbini de bilir diyor. Yani, akıl devreye girince kendini bilmek zorlaşıyor çünkü konu yaratanı aramaya mı yöneliyor?
Sonuç olarak diyeceğim ama bir sonucu yok bu konunun, üzerinde tartışılabilir ancak bir yere varılması, gerçekten kendini bildiğine, bulduğuna tanıdığına inanan ve buna bizi inandıran birinin sözleriyle mümkün olabilir belki. Dolayısıyla, iki kelimeden ibaret gibi görünen bu sözü yalnızca şuralıyım, aslında ailemin kökeni de şurdan, en çok şunu yemeyi severim falan diyerek değil felsefi  derinliğini anlamaya çalışarak düşünmek gerekiyor.  
Madem bir şey bilmiyorsun neden yazdın diyeceksiniz. Okuduğum kitapların her ikisinde de bu konuya yönelik şeyler var da ondan sardım bu konuya. Hazır kitaplardan bahsetmişken, kısa kısa  onlardan da bahsedeceğim şimdi. Ayrıca, Sokrat’ın dediği gibi bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir der ve efendi gibi kapatırım konuyu.

Homo Sapiens;
Bayıla bayıla okudum, doymadım tekrar okuyacağım. Ama bu kez elimde kalemim defterim, notlar alarak okuyacağım. Kendini Bil ! sözünü bu kitapta okudum ve kaynağını araştırmaya başladım. Yazara göre bu sözün anlamı; ortalama insanın kendisiyle ilgili cahil olduğu ve gerçek mutluluğu da bilemeyeceğiydi. Freud muhtemelen bunu onaylardı (Yukarıda Sokrat’ın sözünü boşuna söylemedim, kendimi bilmem çok zor yani).
Bir de İgnoramus (Bilmiyoruz) kavramı var ve bunu şöyle açıklıyor yazar:
Cehaleti kabullenmek: Modern bilim, “bilmiyoruz” anlamına gelen Latince öğüde dayanır ve hiçbir şeyi bilmediğimizi varsayar. Bundan daha da önemlisi, şu ana kadar bildiğimizi sandığımız şeylerin zamanla yanlış çıkabileceğini de kabul eder; hiçbir kavram, fikir veya teori kutsal ve eleştiriden muaf değildir.
Kitapta anlatılan bir başka güzel konu da “kurgularımız”. Bizi diğer hayvan ve insan türlerinden ayıran temel özelliğimiz kurgulayabilmemiz:
Sadece Homo sapiens’in var olmayan şeyler hakkında konuşabildiği iddiası herkesçe kabul edilebilecek bir önerme. Bir maymunu, ölümden sonra gideceği maymun cennetindeki sınırsız muzla kandırarak elindeki muzu vermeye asla ikna edemezsiniz. Peki bu neden bu kadar önemli? Sonuçta kurgu tehlikeli biçimde yanlış yönlendirebilen veya dikkat dağıtan bir şey olabilir.
Okuyun, gerçekten beyniniz yaprak yaprak bilgiye açılacak, tavsiye ederim.

Aşık Bir Adam;
İşte bu adama yani Karl Ove Knausgaard’a, bu adam kendini biliyor diyebilirim. Kendini acımasızca eleştiriyor, bütün sırlarını, mahremiyetini tüm çıplaklığıyla anlatıyor. Bakın aynen şöyle;
Bayağı, yapışkan, sürüngen bir şey sızıyor benliğimden dışarı. Düşünceli davranmam gereken bir durumda kafa göz dalıyorum, öyle değil mi ve niye? Çünkü yalnızca kendimi düşünüyor, kendimi görüyor, kendimden dışarı sızıyorum. Başkalarına  iyi davranabilirim ama buna önceden hazırlanmam gerek. Kanımda olmayan bir şey. Doğamda yok.
İlk kitabı Kavgam’ı daha çok sevmiştim. Bu ikinci kitap, okunması zor, emek isteyen bir kitap. Edebiyat dünyasıyla ilgili ve yazarın kendi felsefi görüşleriyle ilgili bölümler çok fazla. Yine de, kitabın reklamlarında hep söylendiği gibi modern bir edebiyat selfisi. Oylum Yılmaz, kitabın konusunu çok  güzel ve net bir şekilde anlattığı için aynen alıntılıyorum:
İçinde hiçbir olağanüstülük olmayan bir aşk anlatımı var Knausgaard’ın. Bir kadına âşık oluyor, peşinden koşuyor, onun için kendini kesip, yaşadığı ülkeyi bile değiştiriyor, birkaç ay çok parlak zamanlar geçiriyorlar ve sonra sorgulamalar ve kavgalar başlıyor.
Kavgam’ı okuduysanız-ki bence mutlaka okuyun- bu kitabı da okuyabilirsiniz, biraz zorlanabilirsiniz ama Karl Ove her hâlükârda okutur kendini.
Şimdi okuduklarım; Homo Deus ve Cesur Yeni Dünya.
Bunları da sonraki yazılarımda anlatacağım.
 

Her gün bir yerden göçmek ne iyi,
Her gün bir yere konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş,
Dünle beraber gitti cancağızım
Ne kadar söz varsa düne ait
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım 
MEVLANA

 

* Rag’n Bone Man: Human (Tam konumuza uygun, “Her şeyden önce ben bir insanım” diyor, son zamanlardaki favori şarkım)
Sezen Aksu: İhanetten Geri Kalan (Sezen’in eski güzel şarkılarını hatırlatıyor)
Ezginin Günlüğü: Fincana Kahve Koydum Gel (Sözleri bir başka, müziği bir başka, ben yine mest)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder