20 Ocak 2016 Çarşamba

21 GÜN


Buket Uzuner’in Uzun Beyaz Bulut-Gelibolu kitabında; Türk askerleri ile Anzak askerlerinin muharebe dışında nasıl şakalaştıklarını, yiyecek sıkıntısı çeken Türk tarafına Anzaklardan sardalya konserveleri, reçel kutuları atıldığını, buna karşılık sigara sıkıntısı çeken Anzak askerlerine Mehmetçiklerin sigara paketleri attığını anlatır. Muharebe işaretiyle birlikte sigara ve yiyecekler yerini bombalara ve kurşunlara bırakır. Her iki taraf da biraz evvel mutlu ettiği askeri öldürme gayesinde şimdi. Muharebe bitiminde de her iki taraf önce cesetleri ve yaralıları taşımaya başlar. Yazarın bu bölümdeki ifadesi oldukça etkileyicidir;

“Normal şartlarda yürek parçalayacak bu manzara, içinde bulunduğumuz durumda kanıksadığımız (alışmak), adi (sıradan) bir vak’a haline gelmişti. Kanıksamak tehlikeli bir histir Valideciğim. Çünkü insanın yüreği kabuk bağlamaya, derisi kalınlaşmaya başlayınca artık insan olmaktan vazgeçmiş sayılır ve başına her türlü musibet (felaket) gelebilir.”

Yazar kitabın Çanakkale Savaşını anlattığı bölümlerinde, kanıksanmaması gerektiği halde içselleşmiş ve artık cinnetin ilk adımı olmuş halleri çok güzel bir şekilde anlatıyor. Bu kitap, 2001 yılına ait. Ama yukarıdaki paragrafı okuyunca özellikle son günlerdeki halimizi düşündüm. Memleket olarak, kanıksadığımız şeylerle insanlıktan çıkmış durumdayız değil mi? Bizim bu cinnet halimiz nasıl geçecek, nasıl ve ne zaman iyileşeceğiz ya da iyileşebilecek miyiz acaba?

İçimizi acıtan bu düşüncelerin akışını biraz değiştireceğim bu yazıda.  Alışkanlıklarımızdan ve onlardan nasıl kurtulabileceğimizden bahsedeceğim. Mevcut cinnet halimize faydası olur mu, inanın hiç bilmiyorum…

Eveeet hadi alışkanlıklarımızdan bahsedelim. Hayatımızın her anında etkili olan rutin veya belli bir ritüele dönüşen iyi alışkanlıklarımızı değil (uyumadan evvel diş fırçalamak gibi) bize, ruhumuza acı veren ama farkında olmadığımız ya da olup da aksiyon almaya yanaşmadığımız alışkanlıklarımızı kastediyorum. Yanlış olduğunu bildiğiniz şeylere tutulmak, müptelası olmak, kanırta kanırta devam etmeye çalışmak. Mesela sigara içmek bir alışkanlıktır. Üstelik bize verdiği zararı düşünürsek gerçekten sigaraya başlamak ve alışmak cinnetin ilk adımıdır.

Peki, sizce başlık neden 21 gün? Yine konu nereden nerelere geliyor değil mi? Maalesef okuduğunuz blog yazarı, burçlarda paylaştığım gibi bir “dolaylı anlatım kraliçesi”, kafasında 40 değil belki 1000 tane tilki var ve hiç birinin de kuyruğu birbirine değmiyor ama merak etmeyin konuyu güzel toparlayacağım (yani inşallah).

Bilimsel çalışmalara göre, zihnimizde dakikada 2.5000.000 (iki buçuk milyon) bilgi işlem görmekteyken, biz bunlardan sadece 1+9 veya 9-1 konuyu bilinçli olarak algılayabiliyoruz.Algıladığımız şeyleri de bilincimize resmi kayıt olarak atıyoruz. Bu kayıtları, bilinçaltımıza “olumlu” koduyla gönderip davranış haline de getiriyorsak, bu davranıştan/alışkanlıktan vazgeçmek istediğimizde bilinçaltımız oyuna başlıyor ve sorularımıza makul görünen cevaplar gönderiyor;

-          Bu alışkanlığımı değiştirmeliyim, artık bunun müptelası olmamalıyım,

-          Bunlar olumlu alışkanlıklar, neden değişsin ki?

-          Peki, neden olumlu?

-          Çünkü sana keyif veriyor – sana unutturuyor.

-          Neyi unutturuyor, neyin boşluğunu dolduruyor?

-          Yalnızlığını, geçmişini, yaşadığın acıları, hayata dair adlandırdığın her ne varsa sana sıkıntı veren onları alıyor yerini bununla dolduruyor. Evren boşlukları sevmez.

Hâlbuki olumlu olma hali de görecelidir, size olumlu gelen her hangi bir şey karşı tarafı rahatsız eden bir davranış olabilir.

Netice itibariyle, bilinçaltınıza rağmen, bir duygu ve davranışınızın değişmesini, dönüşmesini istiyorsunuz. İşte burada 21 gün kuralı devreye giriyor. Yine bilimsel çalışmalara göre;

Beynin sırrı, beyinde oluşan ve 'nöron' adı verilen yaklaşık yüz milyar hücrenin içindedir. Bir nöronun yeni bir bağlantı kurma süresi yapılan araştırmalara göre 21 gündür. Bu şu demektir; bir davranışı 21 gün süre ile devam ettirmek, kurulan yeni nöron bağlantısı sayesinde o davranışın alışkanlık haline gelmesini sağlar. Zaman içinde daha sık tekrarlanan davranışlar ise 'vücut saati' kavramını harekete geçirerek süreklilik kazanmış olur.

Buna göre; 21 günde bünyeye dahil olan bir şeyin yine 21 günde o bünyeden derdest edilmesi mümkün müdür? Elbette. Peki bunu iyi-kötü tüm alışkanlıklarımız için uygulayabilir miyiz? Kararlı olunursa uygulanır bence, azimle beton örneği bu duruma cuk oturur hatta…

-         Öncelikle alışkanlığın ne olduğunu tanımlamalısınız.

-        Neden bu alışkanlığın olduğunu tespit etmelisiniz. Belki deadını bile koyamadığınız bir şeyin yerine onu “keyif” olarak yerleştirip, kral/kraliçe muamelesi yaptınız.

-        Tanımları, tespitleri hallettiyseniz kararlar almaya başlamalı ve bunları uygulayacağınıza dair kendinizle anlaşma yapmalısınız.

-         Nasıl uyacaksınız? Hınzır bilinçaltınızın dediği gibi, evren boşlukları sevmez, bu alışkanlığınızın yerini dolduracak yeni meşguliyetler bulmalısınız. Ama bunların da alışkanlık haline gelmemesi için her canınız çektiğinde farklı bir meşguliyet bulmalısınız. Yeter ki eski alışkanlığınız, boşluğu görüp yeniden oraya yerleşmesin.

Ben bütün bunları, özellikle kendimle kaldığımda keyifle tellendirdiğim cigarayı nasıl bırakacağımı düşünürken araştırdım. Sonra bir baktım ki, bırakmak için en ufak bir çabam dahi yok. Çünkü bilinçaltım cevap veriyor, onu çok seviyorsun, çok güzel keyif veriyor diyor. Kavga için takatim olmasa da maddelediğim aşamaları uygulamaya kararlıyım ama bugün ama yarın ta ki bana benim lazım olduğumu anlayana kadar.

Siz de bir düşünün bakalım, neyin yerine neleri koydunuz, 21 günde neler başarabilirsiniz…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder