Buket Uzuner’in Uzun Beyaz
Bulut-Gelibolu kitabında; Türk askerleri ile Anzak askerlerinin muharebe
dışında nasıl şakalaştıklarını, yiyecek sıkıntısı çeken Türk tarafına
Anzaklardan sardalya konserveleri, reçel kutuları atıldığını, buna karşılık
sigara sıkıntısı çeken Anzak askerlerine Mehmetçiklerin sigara paketleri
attığını anlatır. Muharebe işaretiyle birlikte sigara ve yiyecekler yerini
bombalara ve kurşunlara bırakır. Her iki taraf da biraz evvel mutlu ettiği
askeri öldürme gayesinde şimdi. Muharebe bitiminde de her iki taraf önce
cesetleri ve yaralıları taşımaya başlar. Yazarın bu bölümdeki ifadesi oldukça
etkileyicidir;
“Normal şartlarda yürek parçalayacak bu manzara, içinde bulunduğumuz
durumda kanıksadığımız (alışmak), adi (sıradan) bir vak’a haline gelmişti.
Kanıksamak tehlikeli bir histir Valideciğim. Çünkü insanın yüreği kabuk
bağlamaya, derisi kalınlaşmaya başlayınca artık insan olmaktan vazgeçmiş
sayılır ve başına her türlü musibet (felaket) gelebilir.”
Yazar kitabın Çanakkale Savaşını
anlattığı bölümlerinde, kanıksanmaması gerektiği halde içselleşmiş ve artık
cinnetin ilk adımı olmuş halleri çok güzel bir şekilde anlatıyor. Bu kitap,
2001 yılına ait. Ama yukarıdaki paragrafı okuyunca özellikle son günlerdeki
halimizi düşündüm. Memleket olarak, kanıksadığımız şeylerle insanlıktan çıkmış
durumdayız değil mi? Bizim bu cinnet halimiz nasıl geçecek, nasıl ve ne zaman
iyileşeceğiz ya da iyileşebilecek miyiz acaba?
İçimizi acıtan bu düşüncelerin
akışını biraz değiştireceğim bu yazıda.
Alışkanlıklarımızdan ve onlardan nasıl kurtulabileceğimizden
bahsedeceğim. Mevcut cinnet halimize faydası olur mu, inanın hiç bilmiyorum…
Eveeet hadi alışkanlıklarımızdan
bahsedelim. Hayatımızın her anında etkili olan rutin veya belli bir ritüele
dönüşen iyi alışkanlıklarımızı değil (uyumadan evvel diş fırçalamak gibi) bize,
ruhumuza acı veren ama farkında olmadığımız ya da olup da aksiyon almaya
yanaşmadığımız alışkanlıklarımızı kastediyorum. Yanlış olduğunu bildiğiniz
şeylere tutulmak, müptelası olmak, kanırta kanırta devam etmeye çalışmak. Mesela
sigara içmek bir alışkanlıktır. Üstelik bize verdiği zararı düşünürsek
gerçekten sigaraya başlamak ve alışmak cinnetin ilk adımıdır.
Peki, sizce başlık neden 21 gün? Yine
konu nereden nerelere geliyor değil mi? Maalesef okuduğunuz blog yazarı,
burçlarda paylaştığım gibi bir “dolaylı anlatım kraliçesi”, kafasında 40 değil
belki 1000 tane tilki var ve hiç birinin de kuyruğu birbirine değmiyor ama
merak etmeyin konuyu güzel toparlayacağım (yani inşallah).
Bilimsel çalışmalara göre, zihnimizde
dakikada 2.5000.000 (iki buçuk milyon) bilgi işlem görmekteyken, biz bunlardan sadece
1+9 veya 9-1 konuyu bilinçli olarak algılayabiliyoruz.Algıladığımız şeyleri de bilincimize
resmi kayıt olarak atıyoruz. Bu kayıtları, bilinçaltımıza “olumlu” koduyla
gönderip davranış haline de getiriyorsak, bu davranıştan/alışkanlıktan
vazgeçmek istediğimizde bilinçaltımız oyuna başlıyor ve sorularımıza makul
görünen cevaplar gönderiyor;
-
Bu alışkanlığımı değiştirmeliyim, artık bunun
müptelası olmamalıyım,
-
Bunlar olumlu alışkanlıklar, neden değişsin ki?
-
Peki, neden olumlu?
-
Çünkü sana keyif veriyor – sana unutturuyor.
-
Neyi unutturuyor, neyin boşluğunu dolduruyor?
-
Yalnızlığını, geçmişini, yaşadığın acıları,
hayata dair adlandırdığın her ne varsa sana sıkıntı veren onları alıyor yerini
bununla dolduruyor. Evren boşlukları sevmez.
Hâlbuki olumlu olma hali de
görecelidir, size olumlu gelen her hangi bir şey karşı tarafı rahatsız eden bir
davranış olabilir.
Netice itibariyle, bilinçaltınıza
rağmen, bir duygu ve davranışınızın değişmesini, dönüşmesini istiyorsunuz. İşte
burada 21 gün kuralı devreye giriyor. Yine bilimsel çalışmalara göre;
Beynin sırrı, beyinde oluşan ve 'nöron' adı verilen yaklaşık yüz milyar
hücrenin içindedir. Bir nöronun yeni bir bağlantı kurma süresi yapılan
araştırmalara göre 21 gündür. Bu şu demektir; bir davranışı 21 gün süre ile
devam ettirmek, kurulan yeni nöron bağlantısı sayesinde o davranışın alışkanlık
haline gelmesini sağlar. Zaman içinde daha sık tekrarlanan davranışlar ise
'vücut saati' kavramını harekete geçirerek süreklilik kazanmış olur.
Buna göre; 21 günde bünyeye dahil
olan bir şeyin yine 21 günde o bünyeden derdest edilmesi mümkün müdür? Elbette.
Peki bunu iyi-kötü tüm alışkanlıklarımız için uygulayabilir miyiz? Kararlı
olunursa uygulanır bence, azimle beton örneği bu duruma cuk oturur hatta…
-
Öncelikle alışkanlığın ne olduğunu
tanımlamalısınız.
-
Neden bu alışkanlığın olduğunu tespit etmelisiniz.
Belki deadını bile koyamadığınız bir şeyin yerine onu “keyif” olarak yerleştirip,
kral/kraliçe muamelesi yaptınız.
- Tanımları, tespitleri hallettiyseniz kararlar
almaya başlamalı ve bunları uygulayacağınıza dair kendinizle anlaşma
yapmalısınız.
- Nasıl uyacaksınız? Hınzır bilinçaltınızın dediği
gibi, evren boşlukları sevmez, bu alışkanlığınızın yerini dolduracak yeni
meşguliyetler bulmalısınız. Ama bunların da alışkanlık haline gelmemesi için
her canınız çektiğinde farklı bir meşguliyet bulmalısınız. Yeter ki eski
alışkanlığınız, boşluğu görüp yeniden oraya yerleşmesin.
Ben bütün bunları, özellikle
kendimle kaldığımda keyifle tellendirdiğim cigarayı nasıl bırakacağımı
düşünürken araştırdım. Sonra bir baktım ki, bırakmak için en ufak bir çabam
dahi yok. Çünkü bilinçaltım cevap veriyor, onu çok seviyorsun, çok güzel keyif
veriyor diyor. Kavga için takatim olmasa da maddelediğim aşamaları uygulamaya
kararlıyım ama bugün ama yarın ta ki bana benim lazım olduğumu anlayana kadar.
Siz de bir düşünün bakalım, neyin
yerine neleri koydunuz, 21 günde neler başarabilirsiniz…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder