“Durma” diyor,
“Anlat” diyor,
“Bu böyle olmaz de” diyor,
“Yetmezse memleket
şiirleri oku” diyor,
“İtibarın önemini anlat”
diyor,
“Bilmeden, anlamadan,
öğrenmeden telaşla yapılan şeyler hatayla sonuçlanır, anlat” diyor.
Ama hemen sonra içimdeki
ses diyor ki;
“Kime neyi, neden ve nasıl
anlatacaksın, faydası olacak mı, anlayacak mı seni”
Vazgeçiveriyorum, boş
veriyorum…
İşte bu yüzden, öyle çok
istiyorum ki şu an öylece durmayı, beklemeyi. Toz, duman dağılsın istiyorum, sesler sussun
istiyorum.
Hiç çölde safari yaptınız
mı? Ben yaptım. Valla hava atmak için yazmıyorum, toz duman deyince çok güzel
denk geldi, anlatmam lazım (durmaktan bahsedene bak)…
Naçizane tek yurt dışı
seyahatim balayı için bir tur şirketiyle Mısır’a gitmekti. Bizi çölde safariye
de götürdü bu tur şirketi. Atvlerle çölde geziyorsunuz konvoy halinde. Ama
organizatörler baştan uyarıyorlar sizi, yüzünüzü, kafanızı tamamen kapatın
diyorlar. Poşuyu yüzünüzü, kulaklarınızı, burnunuzu tamamen kapatacak şekilde nasıl
bağlayacağınızı da öğretiyorlar. Bir tek gözleriniz kalıyor, gözlük takın ama gözlüğünüzde fazla boşluk
olmasın, toz ve kum çok rahatsız eder diyorlar. Safariye başladığınızın ilk
dakikasında anlıyorsunuz ne demek istediklerini. Çöl kumunun yarattığı öyle bir
toz duman var ki göz gözü görmüyor. Hatta arada işaret verip durduruyorlar, çünkü bindiğiniz atvyi tozdan göremez oluyorsunuz. Duruyoruz ki, neye
bindiğimizi bilelim, duruyoruz ki nereye gittiğimizi görelim, duruyoruz ki
izlerimizi görelim.
Bittikten sonra da, hadi
hemen otelinize geri dönün ve duşa kıyafetlerinizle girin diyorlar. Çünkü
üstünüzü çırpmaya kalkarsanız toz ve kumdan kendinizi arındıramazsınız, daha
çok yapışır diyorlar.
Aynen öyle yapmak
istiyorum; durmak istiyorum ki toz duman yatışsın, neye bindiğimizi göreyim,
nereye gittiğimizi göreyim. Üzerimdekileri çıkarmadan duşa girip, sesler,
görüntüler, üstüme yapışan, sinen her ne kadar pislik varsa suyla aksın gitsin
istiyorum. Hafızamdakileri yıkayamam
belki ama o temizlik hissini yaşamak istiyorum.
Sonra bir koltuğa geçip
film seyredeyim, kitap okuyayım istiyorum. Mesela “Göl Evi” gibi bir aşk filmi
seyredeyim. Yüzüklerin Efendisi serisini tekrar alıp okuyayım, farklı türlerin (Elf’ler,
cüceler, Hobbitler, ağaçlar) dünyayı kurtarma çabasını lezzetli lezzetli sindireyim
istiyorum. İş ve 2 küçük çocukla debelenmekten okumaya, izlemeye fırsat
bulamadığım ama çantamda her daim taşıdığım not defterime kaydettiğim kitapları,
filmleri alayım, herkes durana kadar da sürekli bunlarla meşgul olayım
istiyorum.
Yani kısaca evimin huzurlu
duvarları arasında, gerçeklerden bir süreliğine kaçayım istiyorum canlar…
Kuş Koysunlar Yoluna
Bir karga bir kediyi
öldüresiye bir oyuna davet ediyordu.
Hep böyle mi bu?
Bir şeyden kaçıyorum bir
şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum,
kendimi bir yer edinemiyorum,
kendime bir yer’...
Kafatasımın içini, bir
küçük huzur adına aynalarla kaplattım, ölü ben’im kendini izlesin her yandan, o
tuhaf sır içinden!
Paniğini kukla yapmış hasta
bir çocuğum ben.
Oyuncağı panik olan sayın
yalnızlık kendi kendine nasıl da eğlenir.
Niye izin vermiyorsun
yoluna kuş konmasına?
Niye izin vermiyorum
yoluma kuş konmasına niye kimseler izin vermez yollarıma kuş konmasına?
“Öyle güzelsin ki kuş
koysunlar yoluna” bir çocuk demiş.
Nilgün
Marmara
*Rengin-
Aldatıldık
Güliz Ayla- Olmazsan Olmaz
(Evde hareketli ve anlamlı şeyler çalsın di mi, zaten bir öküz oturmuş gibi yüreğimize, şarkılar da daraltmasın)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder