Öğrenilmiş Çaresizlik, organizmanın göstermiş olduğu
tepkilerin sonuca ulaşmaması durumunda, sonucu değiştiremeyeceğine karşı oluşan
inançtır. Bireysel ve sadece bir kehanetten ibaret olan bu durumdaki birinin
benlik saygısı düşer.
1965’in başlarında, Martin E. P. Seligman meslektaşları
ile birlikte, öğrenme ile korku arasındaki ilişkiyi incelemek üzere, köpekler
üzerinde Pavlov’un (klasik koşullanma) şartlı refleks deneyini yaparken
tesadüfen beklenmedik bir şey keşfetti. Kendinizi veya bir köpeği
gözlemlediğinizde göreceğiniz gibi, size bir yiyecek gösterildiğinde tükürük
salgılama eğilimindeydiniz. Pavlov, yiyeceğin gösterilmesiyle zil (veya bir
sesin) çalınması işleminin defalarca tekrarlanarak eşlenmesi sonucunda
köpeklerin salya akıttıklarını keşfetti. Bundan sonrası zili çalıp köpeğin
salya akıtmasını izlemekten ibaretti.
Seligman deneyinde, herhangi bir deneye tabi tutulmamış
24 tane köpek aldı ve onları üç gruba ayırdı:
Birinci gruptaki köpeklere “kaçış grubu” adını verdi,
beyaz bir kabinin içerisine yerleştirilmiş bir hamağa sarmalanmış bir
halde yatarlarken, arka ayaklarından 500 voltluk zararsız bir elektrik şoku
uyguladı. Bu gruptaki köpekler kabinde kafalarının bir yanındaki paneldeki bir
düğmeye basarak şoku kesme imkânına sahiptiler. Eğer 30 saniye içinde düğmeye
basılamazsa şok kendiliğinden kesiliyordu. Bu köpekler düğmeye basmayı hızla
öğrendiler ve gittikçe daha az sürede düğmeye basmayı başardılar.
İkinci gruba “boyunduruk grubu” adını verdi
ve bunlar “kaçış grubu ile aynı şartlar altında şoka maruz bırakılıyorlardı.
Ancak bu köpekler düğmeye bassalar bile şok kesilmiyordu. Bu köpeklere
uygulanan şok süresi kaçış grubundaki bir köpeğe uygulanan kadardı. Böylece
kaçış ve boyunduruk grubu aynı sürelerde şoka maruz kalıyorlardı. Ancak
boyunduruk grubu panele bassa bile şok kesilmediği için 30 denemeden sonra
paneldeki düğmeye basmaktan vazgeçiyordu.
Üçüncü gruptaki köpekler ise kontrol grubuydu ve
herhangi bir şoka maruz kalmıyorlardı.
24 saat sonra tüm köpekleri kısa bir çitle iki bölmeye
ayrılmış kapalı bir alana götürdüler. Köpeklere 10 kez şok veriliyor ve
köpeklerin bu 10 denemenin birinde duvarın üstünden karşı tarafa atlayarak
şoktan kurtulacakları umuluyordu. Kaçış grubu ve kontrol grubu kurtulmada hemen
hemen aynı başarıyı gösterirken, “boyunduruk grubu” diğer gruplardan önemli
ölçüde farklılık gösterdi. Bu gruptaki 8 köpeğin 6’sı 10 denemeden sonra
bile duvarın üzerinden atlayıp şoktan kurtulamadı. Bir hafta sonra ise bu 8
köpeğin 5’i hala 10 denemenin herhangi birinde karşıya atlamayı beceremiyordu.
Bu gruptaki köpeklerin %75’i neredeyse karşıya hiç atlayamıyor, %62.5’i ise
yedi gün geçmesine rağmen hala başarısızlıklarını sürdürüyorlardı.
Deneyin sonuçları tuhaf biçimde ikinci gruptaki
köpeklerin çaresiz olmayı öğrendiklerine işaret ediyordu.
Psikolojiye
merak sardığımı düşünebilirsiniz ki gerçekten de öyle. Meşhur sendromları büyük
bir dikkatle incelerim, öncelikle meraktan sonra bende de var mı bundan diye
endişelendiğimden.
Mesela huzursuz bacak sendromu, ben her duyduğumda kendimi tutamayıp gülsem de var gerçekten böyle bir şey. Gülüyorum çünkü, o bacağa ne oluyor onu anlamıyorum yani niye kol huzursuz değil de bacak huzursuz, ya da göğüs veya kalça kemiği değil de ille bacak. Anlamaya benim ufkumun yetmediği bir sebebi vardır deyip derinlere inmiyorum, biraz şeyini çıkarma ihtimalim var çünkü.
Mesela huzursuz bacak sendromu, ben her duyduğumda kendimi tutamayıp gülsem de var gerçekten böyle bir şey. Gülüyorum çünkü, o bacağa ne oluyor onu anlamıyorum yani niye kol huzursuz değil de bacak huzursuz, ya da göğüs veya kalça kemiği değil de ille bacak. Anlamaya benim ufkumun yetmediği bir sebebi vardır deyip derinlere inmiyorum, biraz şeyini çıkarma ihtimalim var çünkü.
Stokholm
sendromu var mesela, “Celladına Aşık Olmak” diye özetleyebileceğimiz, vay
anasını dedirten bir sendromdur kendisi. Romantizm, aşk ve şiddet içerir.
Dunning-Kruger
Sendromu var, cehaletin bireyin kendine olan güvenini artırdığını ispatlayan.
Bir
de bizim dizi oyuncularının mustarip olduğu en meşhur sendrom var, Tükenmişlik
Sendromu…
2017’ye
girdik, hangi sendromu yaşıyoruz sizce? Öğrenilmiş Çaresizlik mi, yoksa
Öğretilmiş mi desek?
Ya
da madem sendromdayız ismi de havalı olsun derseniz Dunning-Kruger olabilir.
Bakın asla Tükenmişlik Sendromu olamaz. Kim ? Biz mi tükeneceğiz, hele
yorgunluktan. Niye, neye yoruluyoruz ki biz, mümkün değil, bi yürüyün gidin.
(Bu
yazıyı bundan seneler sonra okuyacaklar için söylüyorum, Google’dan tarihi
yazıp tüm dünya gündemine bakınız lütfen)
YALNIZLIK
Kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerdesin.
Kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerdesin.
Su olsan kimse içmez,
Ölür de susundan
Yol olsan kimse geçmez,
Sarp kayalara uğratır da yolunu
Elin adamı ne anlar senden?
Çıkarsın bir dağ başına,
Bir ağaç bulursun
Tellersin pullarsın
Gelin eylersin.
Bir de bulutları görürsün, bir de bulutları
görürsün
Bir de bulutları görürsün
Köpürmüş gelen bulutları
Başka ne gelir elden?
Çın çın ötüyor
yüreğimin kökünde şu dünyanın ıssızlığıTanrı kimsenin başına vermesin böyle bir yalnızlığı!
YAŞAR KEMAL
*Yalnızlık- Selçuk Balcı (Bu güzel sözlere ancak bu
kadar güzel bir müzik yapılabilirdi)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder